23 Temmuz 2007 Pazartesi

HAGIA SOPHIA

Kutsal Bilgelik anlamına geliyormuş Hagia Sophia. İlk adı ise "Ha Megala Ekklesia." Yani "Büyük Kilise. Ama hristiyanlıkta yapının kadına adanması yani dişil prensip için Sophia kelimesi sonradan eklenmiş. Sophia aynı zamanda da bilgelik, hikmet demek, ve İsa mesihin bir adı.
Sanırım Ayasofya hakkında birazcık bilgisi olan herkes biliyordur ki, bu Ayasofya ilk Ayasofya değil. Yapı ilkönce dikdörtgen ahşaptan yapılmış bir bazilikaymış, ayaklanma sonucu yakılıp yıkılınca yerine daha büyük başka bir kilise yapılıyor. O da yıkılınca son olarak İmparator Justinianus tarafından 560 lı yllarda 3. kilise yapılıyor. Müzenin girişinde soldaki koyun kabartmaları bu kiliseden kalma. Daha fazlasını araştırmaktan vazgeçiyorlar Ayasofyanın temellerine zarar vermemek için.
Ayasofya patrikhanenin kilisesi değilmiş, yani bir ibadet kilisesi değil, sadece imparatorun tac giyme kilisesiymiş.
O zamanlar savaşlarda ganimetler paylaşılırken imparatorun
malı imparatora, kilisenin malı kiliseye geçermiş kim kimi yendiyse. Bu yüzden burası direk Fatihin malı olmuş. Yalnız bir şart varmış, kutsal bir yeri alabilmek için sembolik bir para ödenmesi gerekirmiş, Fatih de bu parayı ödeyip sahibine, almış kiliseyi.
Hristiyanlıkta kilise ana rahmi gibi düşünülürmüş. Dış narteks döl yatağı, kilisenin içi rahim, en dipteki İsa ise ceninmiş. Bu yüzden hristiyanlar kiliseye her girdiklerinde yeniden doğduklarına inanırlarmış, dışarıda farklı hristiyan, içeride farklı hristiyan olmalarının nedeni buymuş. Ayasofyaya girişte soldan sağa boylu boyunca uzanan bir mermer koridor var. Tam ortadaki kapı imparatorluk kapısı, kapının üstünde bir mozaik var.Kapıların iki yanında da askerlerin nöbet tutmasından mermerler çukurlaşmış, İçeri girince mekanın heybeti karşısında etkilenecekken ortada heyula gibi dikilen guya kubbenin yıkılmasını engelleyen demir yığını yüzünden ikilem içinde kalıyorsunuz. İskeleyi görmezseniz, acaip etkileniyorsunuz. Ama hem iskele hem de ortadaki sergi pavyonu etkiyi azaltıyor. Ayasofyanın müze olduğunu bir an unutmuştum, Mevlana sergisini ve üst kattaki Ayasofya iç mekan fotoğraf sergisini görünce, aa evet buranın işlevi bu tabi dedim kendi kendime:)
İmparatorun tac giyme yeri de tadilatta, o yüzden onu yukarıdan görebiliyoruz ancak.Yukarıya çıkmak için bir rampayı tırmanıyoruz. Söylenene göre askeri malzeme taşıyabilmek için burası merdiven yerine rampa yapılmış.Yukarıda cennet ve cehennem kapısı denilen bir yerden başka bir mekana geçiliyor.
Yukarısı kadınların ibadeti için ayrılmış. Duvarlara asılan Allahın, peygamberin ve dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu levhalar Osmanlı döneminden kalma. Ayasofyanın en güzel yanlarından biri de mozaikleri. Altın rengi mozaikler padişah tarafından hem dine saygıdan dolayı hem de korunması amacıyla alçı sıvayla kaplanmış. Günümüzde bu sıvalar temizlenebildiği kadarıyla temizlenmiş, altından enfes mozaikler çıkmış. Ama hepsi yarım. Üst kattaki moziklerden biri İsa, Meryem ve Vaftizci Yahyaya ait. Gerçi papalık uzmanı birinin söylediğine göre bu mozaik hristiyanlar için kritik bir anlam taşıyor çünkü üç figürün de boyları aynı, halbuki İsanın diğerlerinden üstte çizilmesi gerekirmiş. Ayrıca İsa hiçbir diğer İsa tipine benzemiyor. Yani burası tüm hristiyanlar için kutsal bir yer ama hac yeri de değilmiş.Diğer mozaiklerde ise kiliseye bağış yapan imparator ve karıları resmedilmiş. Parayı veren düdüğü çalar hesabı.
Tekrar alt kata inmeden fotoğraf sergisine de bir göz atıyoruz. Mevlana sergisi de gerçekten müthişti, semazenlerin dönmesinden esinlenilerek sanırım, döne döne geziyorsunuz sergiyi, ve çok güzel şeyler öğreniyorsunuz. Bir Konyalı olarak hala bilmediğim şeyler olduğunu gördüm sergiyi gezerken.
Savaş kapısı denilen kapıdan çıkarken karşıya konulan ayna sayesinde kapının üstündeki mozaiği de atlamıyoruz, bu çok hoş bir düşünce olmuş.
Dışarıya, gerçek hayata dönüyoruz, sırada Topkapı sarayının ön bahçesi var, saraya bu sefer girmeyeceğiz, gerçi şimdiye kadar hep aynı rutinde gezdim, bu sefer kitapla gezecektim ama burayı da elemek zorundayız.
Aya Iriniden dışarıya prova yapan orkestranın sesleri geliyor, yeşil bahçede hoş bir dinginlik hissi var. Darphanenin kenarındaki kapıdan arka sokağa çıkıyoruz. Darphanede de çok görmek istediğim bir sergi var, ama malesef hepsini aynı günde yapmamız imkansız.Soğukçeşme sokağının yanından geçip gidiyoruz, çünkü orayı da bir kaç defa gezmiştim daha önceden. Aslında şimdi girmediğime üzüldüm çünkü fotoğraf çekmek çok zevkli orada, ve benim elimde dijital fotoğraflar yok Soğukçeşme sokağına ait. Neyse, gün bitmedi, yine gideriz:) Çok zevkli bir yer o sokak, gitmeyenlerin kesinlikle görmesi gerekiyor, Topkapı sarayının tam arka duvarında, eski Türk evleri restore edilmiş, restoran, otel olarak hizmet veriyorlar.Bugünlük Sarayburnunda işimizi tamamlıyoruz. Sırada Galata Kulesi ve İstiklal caddesi var.


Hiç yorum yok: