27 Nisan 2008 Pazar

LONDON







































Bu yazıyı sonradan yazıyorum, Londradan döndükten neredeyse bir yıl sonra.
Uzun zamandır yazmak isteyip de uzunluğundan, yeterince ifade edememe kaygımdan dolayı bitiremediğim yazıyı Londradan geldikten 10 ay sonra yazıyorum. Belki kimse okumayacak, ama olsun.
Londra...
Gitmeden sadece Adin orada olduğu için gitmeye karar verdiğim, başka türlü görmek istediğimi zannetmediğim, önyargılarla yaklaştığım şehir.
Ama bir şey hakkında ne kadar az beklentiniz varsa o şey sizi o kadar mutlu edebilme gücüne sahip aslında!
Londra da öyle oldu. Mutlu etmeyi bırakın, şaşırttı, sevdirdi kendini, yeniden gelme sözü verdirtti.
Zaten her gittiğim yere tekrar gitmek istiyorum, Avustralyaya bile ömrüm yeter ve zamanım, param olursa tekrar gitmek isterim.
Ama en çok dünyayı gezmek, çok çok gezmek, değişik her yeri görmek, gördüklerimi paylaşmak isterim.
Londra...
Yeniden başlıyorum anlatmaya;
Ayferle büyük vize mücadeleleri sonrasında uçağa bindiğimizde hala inanamıyordum. Araştırmacı kişiliğim, yaptığım hazırlıklar, aldıım çıktılar sayesinde hiç zorlanmadan Adinle buluşmak üzere madam tussonun müzesi önüne havaalanından gelip beklemeye başladık. O esnada elimizde valiz olmasaydı halledebileceğimiz madam tussonun müzesine, malesef gezi sonrasına kadar vakit ayramadık.
5 günlük bir tatil için çok yoğun ve çok planlı gezmemize karşın mumya müzesine, katedrale gidemedik ve ben tatilin sonuna dek, hatta döndükten sonra da söylenmekten vazgeçmedim bu konuda.
Akşam Adinle buluşup önce hostele gidip valizlerimizi bırakıp kaydımızı yaptırdık. Ardından epey yer içeren ama zaman darlığı yüzünden sadece yürüyerek gezdiğimiz önce notting hill ardından oxford street, piccadilly circus, trafalgar square gezileri geldi.
İlk şokumu ilk gün yaşadım bile.
Soğuk, kuralcı İngilizlerle dolu, gri bir şehir beklerken, kibar, saygılı insanların yaşadığı renkli gecelerinde çok renkli insanların sokaklarında dolaştığı, kırmızı ışıklarda geçilen, otobüslerinde metrolarında çöplerin olduğu, kaldırımlarının cm2 sine bir sakız yapıştırılmasının düştüğü çok hareketli bir şehirle karşılaştım.
Şehirdeki otopark ve yol ücretlerinin fazlalığından kaynaklanan güzel ve lüks arabaların, klasik giyimli İngilizlerle çılgın giyimli öğrencilerin kaynaştığı 1. zone cadddelerindeki hareketlilik gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor.Londrada ya master öğrencisisiniz ya dil okuluna gidiyorsunuz mutlaka, ya da çalışmaya gelmişsiniz seneler önce. Ama çoğunluk yabancı, zaten bu yüzden kuralsızlık malesef kuralcı İngilizleri bezdirmiş durumda.
Kendi elleriyle yılların dimdik duran şehrini teslim etmişler.
Şimdi eminim çoktan pişman olmuşlardır. Bizi vize için süründürdüklerine bakmayın, herkese kucak açmışlar, cezalarını da görüyorlar, gelen zenciler, hintliler, uzakdoğulular resmen şehirlerinin içine ediyorlar.
Şimdi gezdiğimiz yerleri sırasıyla belki anlatamayabilirim, üzerinden çok zaman geçtiği için ama aklımda kalanları paylaşacaım sizinle.
Londraya gidecekler için önerilerimi sıralıyorum önce:
1-Oyster card orada olduğunuz süre boyunca ulaşım için en iyi seçenek, her türlü ulaşım aracında geçiyor, ödediğiniz parayı Londradan ayrılırken cardı iade ederek geri alabiliyorsunuz.
2-Otobüs ve metro sistemi gerçekten çok çok iyi, biraz zeka testi gibi olsa da özellikle otobüslerle her istediğiniz yere çok ucuza ve kısa sürede ulaşabiliyorsunuz.
Londranın merkezi ufacık bir yer gerçekten de, o yüzden mümkün olduğunca yürüyerek, en kötü ihtimalde otobüsle gezmek iyi fikir, çünkü her adımda farklı bir güzellikle karşılaşıyorsunuz. Metrodayken bunları kaçırıyorsunuz.
3-Metrolarının yıkık döküklüğüne ve eskiliğine şaşırmayın adamlar neredeyse 100 yıldır bu metro sistemini kullanıyor çünkü.
4-Oxford streette bulunan mağazalar alışveriş için çok ideal, kısa zamanda bir çok güzel mağazayı ziyaret edebilirsiniz. H&M ler Türkiyede olmadığı için, Primark da çok ucuz ve güzel olduğu için tavsiye edilir.
5-Londrada çok yabancı olduğundan ingilizceniz kötüyse bile bir şekilde anlaşabiliyorsunuz, herkes şiveli konuşuyor çünkü:)
6-Notting hillin pazarını gezmeden olmaz! Aslında burada alası var ama renkliliği ve gerekliliği gezmeyi şart koşuyor.
7-Mevsime bağlı aslında ama hyde parkda piknik yapmadan, güneş varsa güneşlenmeden gelmeyin.
8-Taa oralara gitmişken dünyanın sıfır meridyenine-zero line- basmadan da dönmeyin sakın.
Biz giderken metroyla gittik,dönerken boatlarla döndük. Çok keyifliydi. dönüşte boatlar Tower Bridge'e geliyorlar, yolda bir çok yeri görebiliyorsunuz, eski binalarının modern yapılarla harmanlandığı müthiş manzaralar gözünüzün önünden geçiyor.
9--Tower Bridge'den Buckingham sarayına kadar yürüdük biz, tavsiye edebileceğim çok zevkli bir güzergah.Tate modern müzesinde bir gezinin sonunda vereceğiniz, cafesinde çamur rengi nehir manzaralı molada kahvenizi içmek çok keyifli oluyor. Tabi yer bulabilirseniz.
Hyde Park
Albert Hall
British Museum-fotoğraf makinem tatilimin yarısında bozulduğu için bazı fotoğraflar sonradan Adin tarafından çekilip eklenecek:)
Oxford Street burası da aynen, acaip eğlenceli alışverişin dibine vurduğumuz süper cadde:)
St Pauls Cathedral
Tate Modern
Royal Courts of Justice -buraya gidemedik:(
London Eye
Trafalgar Square -buranın fotoğrafları gece çekildi, bu yüzden net değil ve koyamıyorum.
Changing of Horse Guards -buna da yetişemedik, saat 11:30 ta orda olmamız gerekiyordu ama 4 gün, buna zaman ayırmamız için fazla kısaydı
Buckingham Palace
National History Museum
Shakespeare's Globe Theatre
Tower Bridge
Parliament House
Dali Statue
London City Hall
Swiss
Millenium dome
Thames Barrier -burasi bir sabah bir de akşam saatlerinde kalkacak botla gidildiğinden tutturamadık ve gidemedik malesef:(
Greenwich Park-Zero Line
Covent Garden
Notting Hill

24 Nisan 2008 Perşembe

23 Nisan balosu


Bugün 23 Nisan:)

Gerçi ertesi gün olmuş ama:)Olsun hala uyumadım, bugün sayılır.Bu 23 Nisan bizim için çooooook önemliydi.Kızım ilk defa okulda gösteri yaptı, drama, şarkı söyleme ve dans etme etkinlikleriyle.Gözlerim sulandı yer yer, çok fena:)
Bugün de bitanemi ilk defa dışarda eğlenceye bıraktık. Ege Palasta baloları vardı!Aman Allahım ne kadar erken!
Daha 4 bile olmamış kızımı arkadaşlarıyla kendi başına eğlenmesi için giydirip süsleyip otele bıraktık:)3 saat sonra bir gittik ki bizimki hala sahnede kuduruyor. Çok çok eğleniyor. Anlata anlata bitiremiyor. Hatta şarkı söyleyen adamla dans etmek isteyip adamın Ekinle ilgilenmemesi üzerine bir de adama vurup zorla elinden tutup dans ediyor:)
Son şarkı her zamanki gibi 10. yıl marşıydı. Gerçekten çok etkileyici bir final marşı. Marş bitiyor, herkes dağılıyor, çocuklar anne babalarına koşuyor ama hala sahnede
bir çocuk zıp zıp zıplıyor.
Tabiki benim dansçı kızım!