26 Kasım 2007 Pazartesi

Aussie...

Yapışık sinekler
Kocaman denizanaları
Küçücük çocuklarda röfleli saçlar
Dev boyutlarda yemek servisleri
13-14 yaşında sanki 20 yaşındaymış gibi görünen ve yaşayan çocuklar
Otobüssüzlük-vasıtasızlık
İnsansız sokaklar
Her yerde koşan insanlar
P grubu ehliyet...
Ozi...
Burada insanlar her kelimeyi öyle güzel değiştiriyorlar ki...
Mesela Aussie Australlia demek, her yerde bu yazıyor.
Sütün üstünde light yazacak yerde lite yazıyor.
Daha bir sürü örnek var bunun gibi, konuşmaları da değişik, yavaş yavaş alışıyorum gerçi.Ekin de onlar gibi konuşmaya başladı; kam hiya Vinilya(come here Vanilla), müv (move) gibi.
Dün 30 kişi kadar toplanmış(Herpsi Türk) bbq partisi yapıyorduk. Birisi Ekine ingilizce bilip bilmediğini sordu. Bizimki başladı hemen ben ingilizce biliyorum, one two three four five six seven eight nine ten, bak gördünmü biliyorum dedi.
Bugün ilk kez okyanusa dokundumJ
Hava sabahları genelde kapalı oluyor ama öğleden sonraları sıcak bastırmaya başladı yavaş yavaş. Biz de bugün kumsalda yürüyüşe gittik şortlarımızı giyip. Giderken spor ayakkabımı giyecektim, hayır flip floplardan giy, kumda yürücez dediler. Bindik arabaya, deniz kenarında bir yere parkettik, terlikleri de çıkarıp indik arabadan. Kural buymuş, sahile kadar çıplak ayak yürüyüp, başladık kumda yürümeye. Çook güzeldi...
Burada her zaman esen bir rüzgar var, sanırım rüzgarsız hava hiçbir zaman yok.
Kumlarda milyonlarca minik deniz kabuğu ve birkaç adımda bir jellyfish vardı. Hiç denizin dışındayken görmemiştim bu hayvanları, yarın fotoğrafını çekeceğim. Neye benzediğini söylemeye utanıyorum, artık kendiniz benzetirsiniz.
Sonra derin derin çektim içime okyanus nefesini, çok müthiş bir duygu suya dokunmak. Her zaman her yerde dünyadaki en güzel şeyin su olduğunu düşünmüşümdür. Ayaklarım sudayken, mis gibi havada yürürken müthiş bir doyum hissdiyordum, nefisti.
İskeleye (pier) kadar yürüyüp döndük, yaklaşık 1 saat tuttu. Sonra dönüşte Ekinle Vinilayı gezdirmek için çıktık bu sefer de. Evlerde yavaştan christmas süslemeleri başlamış. Adamın biri abartıp bahçesine adam boyu geyik, kızak, nole baba heykelleri koymuş. Son aya çok renkli görüntüler olcakmış bahçelerde. Sizinle paylaşıcam fotoğraflarını.
Gündüz yanarken akşamüstü tekrar donmaya başladık.
Buranın da kızlarına güven olmaz demek diyor bir arkadaşımJ

22 Kasım 2007 Perşembe

Kangurular diyarından...

serra ve mehlika
ekinin devesi:)
ekinin kedisi
Son derece maceralı yolculuğumuzun ardından bir gün gecikmeli olarak ulaştığımız Melbournedan herkese merhaba,Başımıza gelenleri anlatarak sıkmayacağım sizi ama şunu söyleyebilirim ki, bir daha Emiratesle yolculuk yapmayı da Dubaiye gitmeyi de istemiyorum, asla.
Ama, asla asla deme...
Hani derler ya yediğin içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat diye, ben de öyle yapıyorum:
Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim, cuzi (kuzen Filiz) dün marketten bir geldi, bütün markalar Türk! burada orada olan herşey var, hem de türkçe:)
Her zamanki gibi gideceğim yeri önceden araştırdığım için çok fazla yabancılık çekmedim burada.
Belki beni şaşırtan ya da enteresan bulduğum birkaç şey var sadece.
Gerçi henüz gezemedim çünkü geldiğimiz günün ikindininden beri yağmur yağıyor ve hava soğuk ama yine de gözüme çarpanlar var.
Birincisi çok yakın çok yakın diye bahsettikleri mesafeler en azından 20-30 km.
İstanbulda da böyle diyorlar biliyorum, burada oradan farklı olan mesafe uzasa da trafik derdi olmadığından sürenin uzamaması, ancak sabah ve akşamları cuzilerin evinin önündeki yolda çok ağır giden bir trafik de olmuyor değil.
En alışamadığım ve alışamayacağım şey direksiyonun sağda olması tabiki, her zaman sola bindiğimde arabalar bana çarpacak sanıyorum, ters yola girdik sanıyorum.
Yine enteresan bulduğum şey hiç kimsenin hiç bir kuralı bozmaması.
Markete giriş yönü, aldığını yerine koymak, trafikte tam yaya çizgisinde durmak, hatta sarı yanıp sönerken durmak gibi bizim asla uygulamadığımız kurallar burda son derece dikkat edilesi kurallar.
Biz alışık değiliz kurallara uymaya haliyle garip geliyor.
bir de çok enteresanıma giden şey bahçeler evler herşey çok şık ve güzel olmasına karşın fazla fonksiyonel detaylara sahip.Bahçelerde ağaca benzeyen kocaman demirden çamaşırlıklar asılı mesela.Evdeki ufak tefek detaylar son derece fonksiyonel, malzeme kaliteli ama hafif, basit duruyor.Bu konuda fotoğraflı detaya giricem sanırım sonradan.
Hava da bir garip buralarda, geldiğimiz gün çok sıcaktı ve klima çalıştırdık, hatta valiz kaybolduğundan gittik ekine birsürü kıyafet aldık. sonra yağmur yağdı ve hooop 15 derece oldu, aldıklarımız da boşa gitti, giyemedi henüz hiçbirini. Biz de ekinin yeni arkadaşı mertten kışlık bişeyler istedik, şimdi evde ısıtıcı çalışıyor. Dolayısıyla mehlika henüz gezmeye başlayamadı.
Bir de Ekinle Merti anlatayım
Mert tek kelime turkçe bilniyor, Ekin de 30*-40 kelime ingilizce biliyor ama öğrettiklerimiz günlük hayatta kullanacağı şeyler değilmiş malesef.
Buna rağmen dakikasında oynamaya başladılar. Ekin ne kadar canavarsa Mert de o kadar sakin bir çocuk, sürekli gülümsüyor ve gözlerini kocaman açıp bakıyor.
Bir süre sonra manzara şuydu:
Ekin eline kocaman bi kılıç almiş, guya sinek öldürcem diye heryere çat çat indiriyo, Mert sinmiş perdenin arkasına saklanarak ekini izliyor.
Biraz sonra Ekin önden koşturuyor, .mert takip edince de dönüp bağırıyor beni takip etme diye.
Mert de annesine soruyor, ekin neden beni sevmedi anne?
Cadı kızım heryerde cadılığını gösteriyor.