17 Nisan 2008 Perşembe

İzmir turlarina devam...

Atatürkün kısa dönemlerle kaldığı 1.Kordondaki bu köşk müze olarak işlevini sürdürüyor. Ancak müzede ne bilgi verecek bir görevli vardı, ne broşür, ne de yeterli açıklaması olan herhangi bir yazı. Sadece ufak bilgiler içeren bir tarihçesini asmışlar kapının yanına o kadar. Girişteki danışma masasında değil herhangi bir soruya cevap verebilecek, normal konuşmaktan aciz biri oturuyor.Tarihimize ve değerlerimize sahip çıkmak konusundaki yetersizliğimiz her yerde karşıma çıkıyor ne yazıkki.Zaten 5000 yıllık bir geçmişi olan İzmirin içler acısı görünümü yeterince üzüyor beni. Restore edilip ya da sadece onarılıp kullanılan köşk, yalı, tarihi eser sayısı sayılabilecek kadar az. Çoğu harabe halinde, yıkılmayı ya da yakılmayı bekliyorlar. İnsanın içini acıtıyor görüntüleri.Malesef insanımızda bu bilinç hiç bir zaman olmayacak. Para her zaman bu değerlerin önüne geçecek.Yine de İzmir bu mevsimde tüm güzelliğini seriyor gözler önüne.
Akasya kokuları, kekik kokuları ve deniz kokusuyla...
Asansör 1900 lü yılların başlarında Nesim Levi adında bir Yahudi tarafından Mithatpaşa caddesi ile yukarıdaki Halit Rıfat Paşa mahallesini bağlamak üzere yaşlılar, hamileler ve çocuklar merdivenleri çıkamadığı için hayır amacıyla yaptırılmış. Tabi yukarıdaki sinegoga gitmek sanırım daha öncelikli sebepti. Ama sebep ne olursa olsun insanlar için kurtarıcı olmuş. İlk zamanlar su değirmeniyle su gücüyle çalışırmış. Ve toplam 5 dakikada yukarı çıkarmış. Asansörün kabininde iki taraflı ahşap sıraya insanlar oturur, yukarıya manzarayı seyrederek çıkarmış. Yukarıdan inmek istediklerinde aşağıya bağırarak asansörün yollanmasını sağlar, tamam olduklarında da ayaklarıyla kabine vurur, görevliye asansörü hareket ettirmeleri için haber verirlermiş. Şu anda 2 kabin var, tabi çok kısa sürede çıkıyor ancak kabinlerin içi bakımsız ve metalik bir tatta. Neden hiçbir güzelliği koruyamıyoruz ki biz?
Bir zamanlar burada ünlü müzisyen Yahudi asıllı Türk Dario Moreno yaşadığı için bu sokağa onun adı verilmiş.
Yukarı çıkınca nefis olması gereken bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Bina yığınları olmasa...
İzmirde siluet denilen şey yok malesef. sığınmışlar denizin güzelliğine, öyle bir harcamışlar ki şehri. Yeşil hiç yok neredeyse. Orada burada kalmış kırıntılar sadece. O da deniz tarafından bakılınca göze çarpmayacak kadar az. İstanbul da harcanmış bir şehir, ama oradaki siluet gerçekten yer yer çok nefis. Kuleler, camiler, her şeye rağmen kalabilmiş yeşillikler, saraylar...Ama İzmir betondan bir duvar! Üstelik de yanlış yapılaşma yüzünden İzmirin ünlü imbatı artık kıyının arka sokaklarına ulaşamıyor. Bu yüzden de yazları insanlar kavruluyor. Şikayetlerimi ediyor ediyor, sonunda da yine aynı şeyi söylüyorum biliyorum ama İzmir yin de çok güzel:)

Hiç yorum yok: