8 Nisan 2008 Salı

İzmir turları-1


Yine uzun bir ara vermişim...
Ama havaların güzelleşmesiyle, bahara endeksli mutluluğum, coşkum beni sokaklara itti. Ve tabi yazacak şeyler çıktı.

Bu hafta İzmiri tanıma turlarıma başladım. Daha önce neresini gezeceğimi bilemediğim kenti artık keşfetmem gerektiğinin bilinciyle ve okuduğum karanfil tadındaki İzmir hikayeleriyle dolu kitap sayesinde yollara düştüm.
Ancak Ekinin kreşe gidip gelmesi arasına sıkıştırdığım gezmelere zaman yetmiyor malesef. Bu yüzden parçalara bölündü. Olsun, aheste olsun, bin parça olsun ama tadı olsun:)
Dün klasik bir noktadan başladım. Konak, Kemeraltı, Saat Kulesi, Agora, Etnoğrafya Müzesi, Konak Pier.
Şimdilik bunlardan bazısının sadece yanından geçtim, vakitsizlikten. Ama yerlerini belirledikten sonra gezmesi daha kolay tabi:)
Konak Pier her ne kadar ölü bir alışveriş merkezi olsa da benim hoşuma gidiyor. Hem konumu muhteşem, hem binanın eskiliği korunarak günümüze uyarlanmış, hem çok hoş yemek yenecek mekanlar var. Ancak amacınız alışveriş değil, ufak bir mola olmalı Konakta.Önceleri balık hali olarak kullanılmış bina, sonradan bir ara otoparka dönüştürülmüş. Fakat en uygun halini şimdi almış. Gözü yormayan bir yaya köprüsüyle karşıya geçerek ulaşıyorsunuz binaya. Keyifli bir mekan.
Köprüden inip Konak Meydanına doğru yürüyorum, Yaya yolunun ardından meydan çıkıveriyor karşıma yine. Meşhur saat kulesi çevresinde güvercinleriyle, martılarıyla, güneşlenen, birilerini bekleyen insanlarıyla, kimbilir hangi tarihlere tanıklık etmiş görüntüsüyle selamlıyor beni.
Saat kulesi 2. Abdulhamitin tahta çıkışının 25. yılı şerefine yaptırılmış. Saatini de Alman imparatoru hediye etmiş. Kaidesinde dört köşesinde bulunan sebiller hala çeşme olarak işlevini sürdürüyor.Sanırım İzmirle özdeşleşmiş, İzmirin en bilindik mekanı.
Buradan Kemeraltına doğru yürüyorum. İlk geldiğimde çok hoşlanmamıştım buradan. Satılan bir çok şey zevksiz ve kalitesiz diye. Ama satılanlara takılmazsan aslında çok hoş bir mekan olduğunu farkediyorsun. Daracık taş sokaklar eskiden izler taşıyor. Zaten benim için mekanın ruhunun olması, tarihe tanıklık etmiş olması çok önemli bir faktör. Sokaklarında avare avare yürüyorum Kemeraltının, elimdeki kitaptaki kızla oğlanın aşklarını yaşadıkları yer olduğunu düşünerek.
Agoraya uzaktan selam verip meydana dönüyorum yeniden. Etnoğrafya müzesine de çıkamıyorum bugün, Ama fotoğrafını çekmeyi de ihmal etmiyorum.


















Bugün öğleden sonra asansöre gitmeye niyetlendim. Ancak yine zamanım yetmedi. Alsancak'a gidip Mimarlar Odasındaki işimi hallettikten sonra, biraz da oralarda yürüyüşe takılınca vaktim kalmadı asansöre.
Ben de Latife Hanım Köşküne yöneliyorum elimdeki zamanı değerlendirmek için.
Aslında İzmire ilk taşındığımız günlerden beri ilk gitmek istediğim yer burası. Yerini biliyordum ama Ekin yanımdayken yokuşundan korkuma çıkamamıştım.
Güneşli bir bahar günü bana yine muhteşem duygular yaşattı tarih ve Atatürk.
Ve Latife Hanım tabiki.
Kitabını okuyuncaya kadar tamamen önyargıyla yaklaşıp kafadan eleştirdiğim insanın; bir kadın, bir insan olduğunun ayrımına vardım kitapla birlikte.
Hem de çok kaliteli, eğitimli, kültürlü, Türk kadınını çok güzel temsil edebilecek bir kadın.
Latife hanımın büyükannesi 2 yabancı dil, annesi 3 yabancı dil bilirmiş mesela. Günümüzde bile parmakla sayılacak kadar az böyleleri. O zamanlar kızlarını okula göndermeyen ailelere inat köşkünün bahçesinde bir bina yaptırıp oraya yabancı öğretmenler getirtip kızlarıyla birlikte çevresindeki başka ailelerin kızlarına da eğitim olanağı sağlayan bir babanın kızı.
Köşkü Muammer Beyin babası Sadık Bey 1860 yılında yazlık köşk olarak yaptırıyor Göztepe semti daha serin olduğu için. O yüzden içinde sadece bir tane şömine var. Bu şömineli oda Atatürkün çalışma odası olarak kullanılıyor. Köşkte çok hoşuma giden bir detay vardı. Severim böyle gizli geçitleri. Alt kat salonundaki bir dolap kapısından ufak bir merdivenle yukarıda ara katta Latife Hanımın dadısının odasına çıkılıyor. Tabi bunu görür görmez kafamda türlü türlü hikayeler yazılıyor:)
Atatürk toplam 5 kez misafir olmuş köşke ve 91 gün kalmış. Son gelişinde de Türkiyenin ilk cumhurbaşkanı olarak geldiği için ayrı bir özellik taşıyor.
Köşk Latife Hanımdan Türk Koleji tarafından önce kiralanmış sonra satın alınmış ve ilk zamanlar okul binası olarak kullanılmış. Daha sonra restore edilerek 1991 yılında müze haline getirilmiş.
Atatürkle Latife Hanımın evlendiği salonu, Atatürkün kaldığı süre boyunca yaşadığı, misafirlerini ağırladığı, çalıştığı, uyuduğu mekanları görmek, eşyalara dokunmak muhteşemdi. Savaşın bitişinin kutlandığı, yeni ve daha zor günlerin kendilerini beklediğini bilmenin bilinci ve huzursuzluğuyla toplantıların yapıldığı, bahçesinde Latife Hanımla yürüyüşlere çıkılan, İzmir yangınının seyredildiği, yaşayan mekan.
En muhteşem şey de ne biliyor musunuz;
Bir okulun bahçesinde yaşıyor bu tarih. Çok şanslı çocuklar, okullarının bahçesinde Atatürk'e bu kadar yakın olabildikleri için. Köşkün merdivenlerinden baktıkları manzara bir zamanlar Atatürk'ün o muhteşem gözleriyle baktığı manzara olduğu için.

Hiç yorum yok: