16 Temmuz 2007 Pazartesi

Gittim, gezdim, döndüm:)

Tatilin kötüsü olmaz,
Dönüşlerin de iyisi pek olmaz, özellikle benim için.
Ama o kadar yoruldum ki tatilde, dinlenmek için dönmem lazımdı:)
Şimdi sıra geldi yaşadıklarımı paylaşmaya, ya da kendi kendime yazmaya...
Çanakkale'yi favori kentim seçtim...
2 hafta önce cumartesi sabahı erkenden, hiç uyumamışken, hatta bir haftadır 2 şer saatlik uykularla idare ederken çıktık yola. Melike, kızı Elif, Ekin, Tekin ve ben.
Daha önceden yaptığım tatil programından sapmadan, gerekli yerlerde molalar verilerek, sabah olmasına karşın İnegöl'de köfte yiyerek, çay içilerek akşamüstü, tahmin ettiğimiz saatten erken vardık Çanakkaleye.
Hemen öğretmenevine yerleşip, ki kentin çok canalıcı noktasında, eski taş bir binada, güzel bir oteldi, kendimizi dar attık sokaklara.
Çanakkalede herkes information bürosu:) Otoparkçı amcam bize nereleri gezmemiz gerektiğini söyledi hemen. Daha önceden abideyi, Geliboluyu, mezarları gezdiğimiz için bu sefer şehri gezeceğiz sadece. Hemen sağdaki yolda meşhur Aynalı Çarşı varmış, oradan başlıyoruz.
aynalı Çarşı malesef turistik olmaktan uzak, köhne bir yer haline gelmiş, ama biz tatilin ilk gününde olmanın verdiği iyiniyetle herşeyden memnunuz. Oradan deniz kenarına doğru, daracık arnavut kaldırımı döşeli taş yollardan aheste aheste yürüyoruz. Çok şirin bir yer, her türlü büyük marka, küçük taş kemerli dükkanlara sığmış. Sokaklarda macuncular, kediler, simitçiler... Herkes güleryüzlü, kimse rahatsız etmiyor. Ne malını satmaya çalışırken bunaltan insanlar var, ne gözleriyle yiyip bitirenler. Kazıklamaya çalışan ise hiç yok.
Yolun sonunda kendimizi Ortaköy meydanına benzeyen, sadece camisi ve köprüsü eksik bir alanda buluyoruz.
Denizin kokusu nefis, çayımızı oradaki simit fırınından aldığımız simitler eşliğinde yudumladık. Çok enteresan bir şekilde kimse birşey demiyor, buralarda yasaktır ya dışardan yiyecek getirmek çay bahçesine ya da kahveye.
Çoook keyifliydi o anlar. Sıcaktan ve yürümekten bunalmışken denizden gelen rüzgarın serinliğinde çay keyfi yapmak.
Sonra kordon gibi yolda yürüyerek dönerken öğretmenevine, Troy filminde kullanılıp daha sonra kente hediye edilmiş tahta atı gördük. Çok şirin ahşap bir çocuk parkında 2. molamızı verdik, Ekinle Elif doya doya oynadılar. Sonra otele gelip duşumuzu alıp, üstümüzü değiştirip bu sefer balığımızı yemek üzere dışarı çıktırk. İzmir yolu üzerinde denizin kenarında, çimenlerin üzerinde biraz fazlaca serin bir yerde yedik nefis mezelerimizi. Balığa sıra geldiğinde çoktan doymuştuk, hatta şişmiştik.
Sabah erken kalkıp yollara düşmek gerektiğinden geceyi fazla uzatmadan dönüyoruz otelimize.

Hiç yorum yok: