25 Nisan 2007 Çarşamba

07-04-07, hala Firenzedeyiz...

Floransa sokaklarında şemsiyeler arasından bizim rehberin şemsiyeini bulmak hiç de kolay değil.
Rehberler, grubuna kendisini göstermek için şemsiyeyi kapalı bir şekilde havada tutuyorlar turlarda. Ama Paskalya bayramında floransanın en işlek meydanında kaç tane şemsiye olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Defalarca kaybettiğim grubu bazen tesadüfen, bazen arkada kalmış grup üyelerinden biri sayesinde yakalayabiliyorum.
Bir fotoğraf, bir koşturma şeklinde ara sokaklardan birden bir meydana- Piazza del Duomo- çıkıveriyoruz.
Osmanlı mimarisinde özellikle camiler için planlama yapılırken, köşeden döndüğü anda karşısına çıkıveren abidevi, etkileyici tasarımlar yapılırmış. O köşe dönülene kadar uzaktan görünmezmiş eser. Burada da aynısı var. Köşeyi dönene kadar karşınıza ne çıkacağını bilemiyorsunuz. Sonra öyle bir ihtişam, öyle bir sürpriz çıkıveriyor ki karşınıza...Şaşırtıcı kelimesi az kalıyor.
Yine öyle oldu. Binaların üst katlarındaki bağlantılara bakarken, heykelleri incelerken, dükkanlara göz atarken Duomo-Santa Maria del Fiore- birden çarptı beni. Aşırı gösterişli, 3 renk Toskana mermeriyle kaplanmış cephe, duomo, çan kulesi, vaftizhane ve kalabalık. Gelmeden okuduklarım ve gördüğüm fotoğraflar, resimler hazırlamamış beni. Gotik cephe öylesine gösterişli ki.
Zaten Gotik dönemde amaç tanrının, dinin herşeyden önemli olduğunu vurgulamak. Bu yüzden sivri, tanrıya yakarırmış gibi göklere uzanan kuleler, çatılar, bol bezemeli cepheler, ağır-ezici bir görünüm mevcut. Etkileyici ama bence güzel değil. Rönesans dönemiyle birlikte dinde sorgulama başlamış. Daha akılcı, mantığa dayanan dinle birlikte sanat eserleri de matematiksel oranlara, daha sade görünüme kavuşmuş. Rönesansın en büyük isimlerinden Leonardonun eserlerinde bunu görmek mümkün. Zaten altın oranı bulan ve gerek resimlerinde gerek diğer eserlerinde uygulayan da Leonardo. Mesela İsanın bulunduğu resimlerde İsa ve Meryem genelde ortada olur, diğer insanlar veya objeler bir üçgeni oluşturacak şekilde yana doğru dizilirlermiş. Yine Last Supperda altın oran uygulanmış. Dikdörtgeni ortadan ikiye böldüğünüzde tam kare elde ediliyor, masanın ve İsayla havarilerin yerleştirilmesi hep birer formüle dayalı.
Aynı şekilde Rönesansla birlikte cephelerdeki o aşırı gösteriş de sadeleşmiş.
Biz yine dönelim Duomomuza. Brunelleschinin kubbesi floransanın sembolü. (bir de davudun çıplaklığı:)) Kubbe yapılırken önce iskeleti oluşturulup sonra üzerine, aralarına kiremitler örülmüş.Brunelleschi bu tekniği Romadaki Pantheondan kopyalamış. O dönemde yapı iskelesi kurulmadan yapılan tek kubbeymiş. Sonra Michalengelo bu kubbenin oranlarını biraz daha değiştirerek St Pietro kilisesinde uygulamış.
Demekki neymiş, hiç kimse amerikayı yeniden keşfetmemiş:) Okuldayken bizim hocanın biri söylemişti bunu. Yani tasarım yapmak baştan yaratmak değilmiş, herkes birinden kopya çekiyor veya esinleniyor.
Katedralin içinde 3 apsisin herbirinde 3 büyük şapel var. Bir de Dantenin ilahi komedyasını anlatan eser varmış içeride. Ama biz giremedik içeriye malesef. Katedralin kendisinden başka campanille yani çan kulesi ve vaftizhane de aynı yerdeki diğer muhteşem eserler. Vaftizhanede Dante ve bir çok önemli şahsiyet vaftiz edilmiş zamanında. Ve kapıları çok meşhur. Altından yapılmış, üzerindeki bölmelerde dini betimlemeler olan(incilden hepimizin iyi bildiği sahneler) Cennet kapısı denilen Doğu kapısı herkes tarafından inceleniyor özellikle. Tabi diğer orjinal eserler gibi bunun da aslı müzede. Sonradan altın varakla bu kapı yapılmış, aslının aynısı gibi.

Burayı bu kadar detaylı inceleyemedik tabiki. Rehberimiz bizi çok lazımmış gibi yarın Romada heryer kapalı olacak diyerek alışverişe pazara ve mağazaların olduğu caddeye götürdü. Pazarda Davudun don mahalinin bulunduğu donlar pardon mayolar satılıyordu bissürü. Kim giyer ki bu mayoyu? Pinokyo, magnet ve Gucci cüzdan aldım ben de. Gerçi sonradan çok üzüldüm orada geçirdiğim zamana. Keşke burda da Romada gezdiğimiz gibi gezseydik, bağımsız ve haritayla.
Sonra saat 1 de buluşana kadar arkadaşlarla, oralarda oyalandık. Meydanı tekrar bulabilmek için biraz dolaşmak zorunda kaldık. Gerçi o dolaşma bilinçsiz bir gezme olmuş bize. Sonradan fotoğraflardan bakınca Orsanmichele’e gittiğimizi gördüm mesela. Burası önce pazaryeri olarak yapılmış, sonradan kiliseye dönüştürülmüş ve nişlere azizlerin heykelleri yapılmış Tabiki şu andakiler orjinal heykeller değil, kopyaları. Burada zamanın meşhur heykeltraşları çalışmış, Donatello gibi.
Bargelloya da gitmek istemiştim ama zamanımız olmadı. Bargello çok meşhur heykellerin olduğu bir müze. Uffiziden sonraki en büyük ve Rönesans heykellerinin önemli bir bölümünü barındıran müze.
Sonra pizza yedik bir ara sokakta, minicik bir dukkan, ayakta yiyorsun zaten. Sanirim eskiden kalma bir yerdi orasi da cunku tavani tonoz gibiydi. Ama pizzalar acaip lezzetliydi. Yuvarlak değil burdaki gibi, dilim veriyorlar kocaman tepsilerde yapıp. Pizzadan sonra yine meydana gittik, hem biraz daha görelim hem de buluşmaya geç kalmayalım diye. Bu sefer Davudun önündeki merdivenlere oturup keyfini çıkardık Piazza della Signorianın. Ablam beni Davudun nefis poposunu ellerken çekmeye çalıştı:) Yani Pisa kulesine sırtını dayayanlar gibi ellemeye çalıştım ben de. Bu arada epey güldürdüm insanlara kendimi.
Floransanın sonunun geldiğinin habercisi olarak rehberimiz de gelip hepimizi toplayıp otobüse götürdü. Biraz daha tanıdığımız şehirden ayrılırken Pitti sarayını da gördük uzaktan. Pittiler Medicilerin üstünlüğünü sona erdirmek ve onların görkemini alt etmek için öyle bir saray yapalım ki demişler, bundan büyüğü yapılamasın. Ama bu Pittilerin sonu olmuş. Gerçekten çok büyük bir saray, ama iflaslarına neden olmuş bu yapı onların. Ve sonunda sarayı kim almış biliyor musunuz? Mediciler:)
Otobüsümüz 1 saatlik Siena yoluna çıktı bile... Seni hiç unutmayacağım Floransa, ve kesinlikle geri döneceğim...

Hiç yorum yok: